BELGRAD — NOVI SAD : Aşırı kapsamlı gezi güncesi. Ama cidden aşırı. Bu kadarına gerek olmayacak kadar aşırı…(9–13 Mart 2024)

Bilge K.
26 min readMar 26, 2024

--

Kalemegdan

Kafeterija Magazin 1907’deyim. Belgrad’a birlikte geldiğimiz ama kumar yolunda casinolarda kaybettiğim Ömür’ü anarak, arada kitap okuyup arada da telefona bakıyorum. Arka planda çalan müzikleri bastıran insan uğultuları var. Baya büyük ve dolu da bi yer. Tarihi bir binayı kahveci yapmışlar. Kahveleri pek benim tarzım değil, acı ekşi arası bir tatta seyrediyor ama ortam misss. Anlamadığım bir dil konuşulan yerlerde her şeyin arka plan sesi olması çok tatlı bir durum.

İlginç bi tatildi benim için ama Belgrad’a bayıldım, sakin sakin geldiğimiz için ve bu aralar buna ihtiyacım olduğunu anlamamı sağladığı için olabilir. Her sabah kalkıp Kalemegdan’da yürüyüş yapmak, yerel insanların güne başlayışına şahit olmak, belki küçük bir bakışla göz göze gelmek ve sonrasında zımba gibi güne zıplamak müthiş keyifliydi. 3 günlük hafta içi iznimin de bana verdiği emeklilik hayallerime dayanarak söyleyebilirim ki insanına verdiği değeri ona şehir içinde sağladığı nefes alma alanlarıyla gösteren şehirler başımın tacıdır. Kalemegdan tarafında bi apartta kaldığımız için bu taraflardaydık genelde tatil boyunca ama Novi Sad’a da geçtik ve orda da aynı şeyi düşündüm. Tarihi alanlar şehrin içine tam olarak uyumlanmış, vatandaşların kullanımına açılmış. Bu nefis bi düşünce. Her yer zaten fazlasıyla yemyeşil. Az bi ilerliyorsun nehir karşında. Rengi bi garipti, pisti sanki onu bilemedim çok övemicem her güzelin de kusuru olsun shhe. Genelde şehir dümdüz. Bisiklet kullanımı da baya fazla bundan herhalde. Ve geeeepgeniş be kardeşim. Ben bu kadar ferah gezeceğimi hiiiiiç düşünmezdim. İstiklal’de gez bakalım içine kaçarsın shhd :D Yemin ederim bu kadar fark beni şoke ediyor. Acayip seviyorum İstanbul’u da, Türkiye’yi de ama neden biz hep bir engelle karşı karşıyayız? Ne olurdu nerde oturursam oturayım evimin 5 dakika ilerisinde orta ölçekte bir park olsaydı? Hadi denizi geçtim o biraz lükse kaçıyor diyeyim (böyle düşünmesem de…) ama deniz kenarlarında halkın yararlanacağı alanlar her yerde olmalı bence. Ben şehirde bu derece özellikli yerlerin birilerine satılmış olmasını anlayamıyorum mesela. Yalı kavramı gibi deniz kenarı evleri bence tam bir saçmalık. Bir şekilde bu kadar paran olabilir ama ben denizin her kesiminden faydalanabilmeliyim. Git başka yerde zengin zengin yaşa kardeşim. Anadolu yakasında sahil şeridini çok seviyorum mesela sırf bu sebepten. Komple yürüyüş yolu, yeşil alan, denize direkt erişim. Mis yani. Böylesi hakkaniyetli de ayrıca. Bunun lüks olmaması gerek. Belgrad’da da en en en yükseldiğim şey bu oldu. Yoksa kalanı tatil mutluluğu ile zaten gezmesi, yemesi, içmesi güzel geliyor da işte yaşamak isteyebileceğim yerlerden biri oldu benim için. Küçük bi yer baya. Uzun uzun kalamam kesin darlar beni ama yaşadığım sürece belli ki huzurdan ererim bi yerlere ben. Yerden bi kaç santim yükseldi dersiniz. Kendime zaman geçirecek yerler bile buldum yürümeli, koşmalı. Hatta bisiklet alıyorum. Gittiğim yerlere bisikletle geçiyorum her yer de yakın olduğu için. Kahvemi evde demlerim dışarda hem saçma pahada hem de minicik veriyorlar. Bak Türkiye’nin bu konudaki hakkını verelim. Americano denince insani boyutlarda, 2 yudumda bitmeyen mis gibi kahveler getiriyorlar aynı fiyata. Ama burda delirirsin, Türk kahvesi bardağından hallice kahve fincanları var. Avrupa’da buna alışamıyorum, doyamadığım kahvelere para vermekten yoruldum rhhrb :D

Biraz da neler yedik içtik, nereleri gezdik ayrıntılarına girip kendime de not olsun diye yazıcam. Müthiş olduğuna inandığım fotiler de çektim milyon tane, buraya sığdığı kadar onları da eklerim.

Öncelikle bence eksileri bi sayayım:

  • Her yerde ama heeeer yerde sigara içilebiliyor. Leş gibi koktum nereye gitsem, hemen her akşam duş almam gerekti ☹ Sigara konusunda bu kadar çağ dışı olmalarını anlayamadım. Hiç sevmiyorum şu sigarayı da kokusunu da be. Bu konuda insan da ayırıyorum ayrıca. Sigara içenler ayrıştırılsın, küçük kabinlerde içsinler. Biz de rahat rahat oksijen çekerek ciğerlerimize yolumuzda yürüyelim. Neyse biz gene buralardan ilerdeymişiz bu konuda, en azından mekanlarda içilmiyor.
  • Kahve, su, alkol pahalı bence. Bizde de bunlar ucuz değil ama burası bizden de pahalıymış. Bari alkol ucuz olsa dicem ama cıks o da aynı terane.
  • Nehrin renginden hala emin değilim. Yazın yüzülüyor falan diye duydum, pek ihtimal veremedim, canavar çıkar o nehirden, pis anacım pis.
  • Tarihi olmayan bölgelerdeki binalar genelde yıkık dökük ya da çirkin geldi bana. Küçücük pencereler, kat kat kat üstüne, gri, estetik olarak hiçbir detay yok, dümdüz bir beton yığını. Ve dev gibi. Güpgüzel binaların arasında sırıtıyor sanki savaş yeni olmuş da hızlıca insanları sığıştıracak yerler inşa etmeleri gerekmiş plansız programsız gibi. Zemun denen yeni şehir tarafında daha da çok vardı galiba. Bunla ilgili biraz araştırma yapınca anlatımını beğendiğim 3 link buldum. İlk 2'si (https://tr.wikipedia.org/wiki/S%C4%B1rbistan_mimarisi) vehttps://www.belgradgezirehberi.com/blog/belgraddan-ilginc-mimari-tasarimlar/”. Güzel bilgiler var bunlarda. Bir de https://stillinbelgrade.com/guide-modern-yugoslav-architecture/linkinde şu bilgileri gördüm. Baya kapsamlı bir siteymiş bu da.

“Göç ve yüksek doğum oranları nedeniyle artan nüfusun ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla Yeni Belgrad projesinin en başından beri temel amacı mümkün olduğu kadar çok binayı mümkün olan en kısa sürede inşa etmekti.

…Yıllar boyunca Yeni Belgrad, Yugoslavya Sosyalist Federal Cumhuriyeti’nin en büyük inşaat alanıydı ve projeyi denetleyen komünist yetkililer için büyük bir gurur kaynağıydı.

…Kapsamlı brütalist mimari yaklaşım, kentsel mekanların insan ölçeğinde olmaması, pek çok konut binasının, hatta tüm konut mahallelerinin anıtsal ve hantal görünmesine yol açmıştır.

  • Ha bi de bu nasıl bir çakma Las Vegas’lıktır. İnanılmaz. Adım başı bir Bet’çi var. Heeeer yerdeler, AVM’lerde bile var yahu. İlk girdiğimiz AVM’de Ömür girdi oynamak için, kapıda küçük bir çocuk elinde telefonda bir şeyler izliyordu. Meğer içerde anası babası oyundalarmış. Kusura bakılmasın ama bunu yargılarım ajkdhb :D Gerçekten oha. Valla bu bahis, kumar, şans oyunları, at yarışı gibi gibi hareketlere gıcık oluyorum. Boş iş. Mantıklı bir yanı da yok, hakkaniyetli bir yanı da.

Artıları da bi tur yazayım:

  • Park, bahçe, yeşillik konusundaki tavırlarını söylemiştim zaten. Düzenlerine bayıldım. Her yerin geniş, ferah olmasını çok sevdim. Nehre yakın olabilmek rahatlatıcıydı. Temizdi bence şehir. Yemeklere aşina olduğumuz için çok da farklı bir “bu da neeee” deneyimim olmadı ama yediklerimize yüksek oranda bayıldık.
  • Her musluktan su içilebiliyor olması muasır medeniyetlerden biri olduklarının göstergesi benim için. Çok da ilerde ve ekonomik gücü yüksek bir ülke olmayabilir belki ama her musluktan su içebilmek lükstür.
  • Otobüslere hep parasız bindik, kart alıp elimizde tutmamız gerekiyordu galiba. Yapmadık. Bu muhteşem turist dostu sisteme bayıldık shdhd :D ama muhtemelen daha yoğun zamanlarda arada bakılıyordur. Bizim geldiğimiz tarih hava güzel olsa da Mart olduğu için kalabalık değildi. Bak bunu bilmiyorum mesela, muhtemelen hava ısındığı gibi buralar acayip kalabalık olur. O zaman ne düşünürdüm, bu kadar sever miydim bilmiyorum. Gezdiğim anki hava şartları benim orayla ilgili düşüncelerimi etkiliyor çünkü. Bu gezide havanın iyi olacağı tuttu. Güneş vardı sürekli, üşüdük arada ama buz kesmedik. Elimiz ayağımız donmadı. Kısa kolla gezdim içimde yani bu bir lükstür mart ayında, di mi?
  • Caddeleri geniş baya, çok da insan olmadığı için tabii bizdeki kadar, daralmıyorsun da gezerken. Muhtemelen gittiğimiz mevsim kaynaklı da olabilir ama bir genişlik var yapılaşmada. En çok da sürekli küçük meydanlar, aralarda irili ufaklı parklar olmasını sevdim. Biraz yürüsen küçük bir parka kesin denk geliyorsun ama merkezde kocaman bir çok park da var. Caddeler ve kaldırımlar o bölgede geniş olduğu için her mekanın önüne masalar atmışlar. Çok keyifli göründü bana bu masalar. Genel olarak tarihi bir arka planda, yeşile de komşu, ferah feza bir ortamda, rahat rahat oturmak güzel oluyor. Huzur hissediyorum bak düşününce, iyi ki gitmişim. Bu dönemimde iyi geldi.
  • Sokakta bir hayvan yok. Elin parmaklarını geçmez gördüğümüz kediler. Sokak köpeği zaten hiç görmedim. Kuşlar acayip özgür sırf bu sebepten galiba. Ama herkesin de bir evcil hayvanı var gibi. Parklar, bahçeler çok olduğu için gezdirmeye de uygun ve düzayak bir yer. Ha bu özelliği bisikletli popülasyonunu da artırmış belli ki. Bizdeki moto kurye kavramı orda bisikletli kurye şeklinde. Heeer yerdeler. Moto kurye hiç görmedim ama o kadar çok bisikletli vardı ki. Yaşasam alacağım şeylerden biri de bisiklet olurdu kesin. Nehir kenarında, parkta, gideceğim yere kadar kullanırdım. Güzel bir hayal :) Türkiye’de de istiyorum çünkü bisikletli bir hayat. Bakalım bi evimizin yeri belli olsun, buna yeniden odaklanıcam. Bisiklet fiyatları beni sürekli hayalimden döndürüyor. Biraz eli yüzü düzgün bisikletler “yuh bu nedir be kardeşim” seviyesinde.

Genel olarak gezdiğimiz yerlerden bahsediyim bi de. Normalde tek olsam bütün müzelere gider, çevredeki tüm parklarda bir tur yürürdüm ama biriyle tatilin de beklenmedik güzellikleri olabiliyor. Cumartesi öğlen gidip Çarşamba öğlen dönüşe geçtiğimiz için 4 günümüz vardı toplasan. Bunun 1'ini Novi Sad’a ayırdık. Kalan 3 gün Belgrad’da normal bir tempoda gezdik. Koşturmacalı bir tatil olmadı çünkü 3 gün Belgrad için klasik bir turiste göre uzun bence. 2 günde de biter ama 3 missssti, keyifle koşturmadan gezmenin keyfini çıkardık. Ömür de bolca kumara düşebildi, ona da iyi oldu :D

Belgrad merkez denilince akla Knez Mihailova caddesi ve devamındaki Cumhuriyet Meydanı gelse iyi olur. Bunlar her şeyin göbeğinde yani her yere yürüme mesafesindeler.

Knez Mihailova Caddesi ve bence meşhur LC Waikiki sapağı :D

Biz de Knez Mihailova’nın bir sokak aşağısındaki bir apartta kaldık. LC Waikiki var caddede, onun önünden alt sokağa sapıyorsun, tam orda :D Tulum Apart adı. Ben beğendim, tatlış bir yerdi, odaları rengarenk, tam benlik. Yeri baya merkezi, sabahları parkta yürüyüş yapmak için de istemiştim orda kalmayı, o bakımdan da işimi gördü, 5 dakikaydı Kalemegdan’a. Akşamları bir yerlerden geç saatte dönecek olsak çevresi güvenli olsun, yürüyebilelim isterdim, o konuda da tam olarak umduğum gibiydi. Ki zaten gece dedin mi Belgrad’da sokakta insan kalmıyor ya. Türkiye bir istisna bu Avrupa’da. Gezdikçe bunu daha çok anlıyorum. Bizde hareket bitmiyor, her gece her yerde insan görebiliyoruz bence. Ama Belgrad’da da bazı bilindik mekanların olduğu yerler dışında tek tük insan var. Gündüz bile o kadar kalabalık değildi. En çok insanı Nikola Tesla’nın girişinde gördüm desem yeridir. O da acayip bir sıra vardı diye.

Tulum Apart girişi.

Gezdiğimiz yerler:

  • Kalemegdan: Burası merkezde kocaman, muhteşem bir yer. Tam nehrin önünde, her yer ayaklarının altında ve bizdekinin tam tersi şekilde hiçbir kısıt yok, kalenin içinde heeeer yere girebiliyorsun. Surların üstünde, nehre kadarki tüm bölgede, her yerde, heeer yerde yürüyebiliyorsun. Buna bayıldım! Sabahları gidip kitap okuyup nehre karşı güneşin doğuşunu görebileceğim bir köşe de buldum kendime. Orda yaşasam Kalemegdan’a yakın otururdum, kesin! Her sabah yürüyüşe çıkar, tatillerin tamamında da örtümü çimenlere yayıp keyfime bakardım. Başıboş bir hayvan yok zaten sokaklarda. Birçok kişi evcil hayvanını buralara gezdirmeye getiriyor. Sabahları Ömür uyanmadan çıktığım yürüyüşlerde hep aynı kişilerle rastlaştık çünkü, yerli gibi hissetmek muhteşem gezdiğim yerlerde.
Fransa’ya Şükran Anıtı. Kalemegdan’da. Şansa bu kuş böyle çıktı, teşekkürler kuş :D

Aşağıdaki gibi göz alabildiğine bir açıklık var. Kalenin bir ucundayım. Kalenin içi kocaman ve katman katman. Her katına da girip çıkabiliyorum, oturabiliyorum. Tarihin içinde bu kadar kolay gezebilmek bizde var mı? Bunu cidden merak ettim. Varsa olan yerlere gidip gezmek isterim yani, konsepte bayıldım :D

Kalemegdan’da kalenin bir ucundan manzara.

Bu arada söylemek istediğim tam olarak aşağıdaki aslında. Maps’teki görüntüsünden daha net anlatamayacağımı fark ettim. Şehrin merkezi burası. Ve ne kadar yeşil olduğunu görebiliyor musunuz. Benim için bu bir gelişmişlik ölçütü. Bu ortamda insanlar spor yapmaya alışırlar, sakinleşirler, enerjilerini atarlar, sağlıklarına dikkat ederler, neşeleri artar. Hayat kalitesini artırmak sırf parayla olacak bir şey değil. Devletler de vatandaşları için bu gibi yaşam alanları inşa etmeliler. Bu düşünülmeli. Off. Üzülüyorum yemin ederim. Yeşile ulaşmak için çaba sarf etmemize sebep olan dangozlara. PÜÜ!

O aradaki direkt geçiş olmayan muhteşem yemyeşil adanın burdan görüntüsü bile mis.
  • Aziz Mihail Katedrali: Question Mark çıkışı direkt karşıda kalıyor. İçerde dolandık biraz, çıktık. Güzeldi ama klasik bir katedraldi benim gözümde :D (https://maps.app.goo.gl/iUBi6s5gKrSnK28M8)
  • Sırp Ortodoks Kilisesi Müzesi: Tam emin olamadım ama buraya da girdik bence. Fotoğraflar ordan gibi geldi, içerisi çok etkileyiciydi. Biz müze kısmına girmedik ama kilise kısmında dolandık sadece. (https://maps.app.goo.gl/CU1WKgXf95uryLKYA)
Sırp Ortodoks Kilisesi Müzesi
  • Bayraklı Camii: Belgrad’da ibadete açık olan tek camiiymiş. Dışarı ezan sesi verilmiyormuş, içeri okunuyormuş. 2.günün sabahında Ömür uyanmadan çıktığım kent yürüyüşlerinde gidip gördüm, çok etkilenmedim açıkçası görünüşünden, küçük bir mahalle arası camiisi. Ama tek camii olması vs önemli bir detay bence. İçerde İslam kültür merkezi gibi bir alanı da var gibiydi. Girmedim. (https://maps.app.goo.gl/JWnit1AJfAF1qN4J6)
  • Cumhuriyet Meydanı: Tiyatro ve Ulusal Müze burda. Ferah, geniş, kafelerin masalarını da atabildikleri, insan cıvıltıları dolu neşeli bir yer oldu benim için. Prens Mihailova Anıtı da burda. (https://maps.app.goo.gl/AFWC6amqGHvAZPnBA)
  • Belgrad Ulusal Tiyatrosu: Tam Cumhuriyet Meydanı’nda. Dışardan görünüşü etkileyiciydi. Burda bir oyun izlemek isterdim. Bundan sonra gittiğim yerlerde bu aktiviteyi önceden düşüncem. (https://maps.app.goo.gl/KeDZuXwFEcmUs52N6)
  • Sırbistan Ulusal Müzesi: Pazar günleri ücretsiz gezilebiliyor. Gitmeden öğrendiğim için tabii ki Pazar gittik. Kalabalık da değildi çok. Büyük bir yer, doya doya gezemedim pek Ömür sıkıldığı için :D Ben uzun uzun, kulağımda kulaklık, eserlerin önlerinde dura baka gezmeyi seviyorum. Tarihi eserlerin sergilendiği alanı da vardı da o kısımlar benlik değil, çanak çömlek gibi geliyor, geçiyorum. Ama üst katlarında sanat eserleri vardı, resimler, heykeller vs. O kısımlarda baya bir aklım kaldı. Birkaç ressam ismi not ettim iyi oldu. Zaman bulunca araştırcam onları da. (Kosta MILICEVIC, Marko MURAT, Dusan JUVANOVIC DUKIN, Zora PETROVIC, Petar DOBROVIC, Predrag Peda MILOSAVLJEVIC, Dorde ANDREJEVIC KUN, Aleksander TOMASEVIC, Maurice UTRILLO, Paul SIGNAC, Camille PISSARRO, Gluseppe CROFF, Karl EBERT) — Bu soy isimlerle ünlü olmak zor olsa gerek :D (https://maps.app.goo.gl/oukVSrtmdSRGBg7f8)
Sırbistan Ulusal Müzesi ve Prens Mihailova Anıtı

Çoook fazla güzel eseri fotoğraflamışım burda, hangisini paylaşsam bilemedim, seçmek imkansız. Yeniden bakabilmek bile çok şanslı hissettiriyor.

Paul SIGNAC, A Woman Drinking 1886–87 (Tarzına bayıldım, hem melankolik hem de neşeli gibi.)
Gluseppe CROFF (Tüylerim diken diken, bu nasıl bir gerçekçiliktir?)
  • Pionirski Park: Yürürken denk geldik, Eski Saray’ın ve Нови двор’ın (Novi Dvor — New Palace) orda hemen. Yorulmuştuk, oturup soluklanalım dedik. Kuşlara böreğimizden verdik, kargaların her şeyi yiyebilmesi çok ilginç cidden. Vişneli börek yediler ya. Bu arada vişneli börek ne muhteşem bir fikirmiş! Laz böreğinden sonraki en inovatif börek seçiyorum seni. İyi ki yemişim :D (https://maps.app.goo.gl/3FNpdCixk89YHCet7)
Нови двор — Novi Dvor — New Palace
  • Aziz Mark Kilisesi: Önünden geçtik ama girmedik, beğendim baya dışardan. Gidilirdi. Zamanımız yoktu o an. (https://maps.app.goo.gl/BdLTxHsRmVvk13ta7)
  • Sırbistan Ulusal Bankası: İçinde gezilebilecek bir sergisi varmış ama biz girmedik, Sava’ya yetişiyorduk. Belki gidilebilir. Dışardan ilginç bir mimarisi var. (https://maps.app.goo.gl/6o4EVsc945wh97kv6)
  • Nikola Tesla Müzesi: Belgrad’ın en turistik yeri diyebiliriz galiba. 800 dinardı ücreti turistlere. (2024 Mart fiyatı) Sadece dinar olarak ve nakit kabul ediliyor. Girişten en az yarım saat önce kapıya gidilip sıraya girilmeli, yoksa sonraki seansı beklemek zorunda kalırsınız. Bir de bazı turlar sadece Sırpça olduğu için de beklemek gerekebiliyor. Bize bu şekilde bilgi verip 1 saat sonra gelmemizi rica ettiler. Zaten ha deyip de girilemiyor. Tur saatlerine göre giriş yapılabiliyor. Sadece eşya gösterilmeyen, deneyim yaşatan müzelerden. Talep olursa Türkçe altyazılı da gösteriyorlar başlangıçtaki filmi. Filmi izledikten sonra 2 tane interaktif gösteri de var. Tesla’nın icatlarını denetiyorlar. Baya heyecanlıydı o deneyler. Yetişkinler de çocuklar gibi neşelendiklerinde çok tatlı oluyorlar. Bir de Tesla’nın küllerinin bulunduğu küre de burdaydı. (https://maps.app.goo.gl/V6ZXdmoou4grWZfk7)
  • Aziz Sava Katedrali: 2 katını gezebildiğimiz, içerisi çok haşmetli ve etkileyici bir katedraldi. Bu vesileyle katedral-kilise ayrımını da öğrendim sonunda. “Katedral, dini bir ibadethane olup piskoposluk makamı bulunan büyük kilisedir. Kilise tüm Hıristiyanların ortak terimi iken katedral sadece Katolik Kilise türüdür.” (https://maps.app.goo.gl/ZkV2AxuM4rg9NWRs5)
Aziz Sava Katedrali
Aziz Sava Katedrali
  • Fen ve Teknik Müzesi: Teknolojik alet edevatların, bilimin gelişimine şahit olunabilecek icatların olduğu, isminden de aslında içeriğinin anlaşılabileceği bir müze. Neden burayı seçip gittik de Çağdaş Müze’ye gitmedik mesela, bilemiyorum. İlk günün ilginç kararları diyelim. Benim ilgimi çeken bir yapısı çok da yok. Gördük, geldik. Kötü de olmadı tabii :D (https://maps.app.goo.gl/NEdCALcMz1aeDfEm7)
  • Zemun: Komple bölge olarak gezmek için gündüz 12'den sonrası yetti bize. Aşağıdaki ilk fotoğraf Gardo’s Tower’dan. Şehrin manzarasını görebilmek için güzel bir yerdi. Kulenin hemen altında muhteşem manzaralı, bende kır kahvesi hissi bırakan bir kafe de var. Tabii ki minik boyutlarda bir Americano içildi. Tadı iyiydi diye hatırlıyorum. (https://maps.app.goo.gl/Nk1wfseBayWmPcSt8)
Zemun. Gardo’s Tower’ın bahçesinden bence Eski Belgrad görünüyor.

Kuleye çıktığımızda hava kapalı olduğu için aşağıdaki gibi beni çok etkileyen bir foti çıktı.

Zemun. Gardo’s Tower’dan manzara.

Gardo’s Tower ve sonrasında alttaki kafede içilen kahvelerden sonra Ömür’ü “Grand Casino Beograd”a bırakmak için sahilden yürüdük baya. Aşağıdaki gibi komünizm etkilerini net hissettiğim bir yürüyüş oldu. İyi ki de yapmışız çünkü şehrin genelde eski taraftaki gibi olduğunu düşünürdüm yürümüş olmasam.

Zemun’da gün batımı. Binaların genelde böyle olması biraz melankolik bir his bıraktı bende.

Ömür’ü bıraktıktan sonra da yayan devam ederek Central Pub’a gittim. Müthiş bir bar! Tam olarak sevdiğim bar tipi bu işte. Oturdum kitap okudum, insan uğultuları arasında kafam dağıldı. Kokteyller harikaydı! Mavili bir şey içtim, Seduction geçiyordu isminde ama tam neydi hatırlamıyorum. Çok çok iyiydi. (https://maps.app.goo.gl/vnpHQD1Xo3BNdY5J6) Başka başka biralar da denedim başlamışken, kendime çakırkeyif bi gece ısmarladım :D Arkada büyük ekranda maç yayını da vardı. Tatlı yerel bir hava bıraktı bende. Sonra Ömür geldi, biraz da onla oturduk ve aparta dönüş. O geceyi çok tatlı olarak hatırlıyorum. Arkadaşınla yabancı bir yerde de olsa öyle boş boş muhabbet edebilmek, bazen ciddi konulardan konuşmak, birbirini anlamak ya da fikrine gıcık olup alkolün verdiği yetkiye dayanarak çirkefleşmek falan. Güzel şeyler bunlar :D

Kahvaltı ettiğimiz yerler:

  • Supermarket Deli: İlk gün gittik, merkeze çok yakın. Ekmek üstü yumurtalı bir şeyler, kahvaltı tabakları vs var, klasik. İçerisi çok tatlı. Ama bundan sonra sürekli tekrar edeceğim gibi içerde sigara içilebildiği için leş gibi kokma garantili. Dışardan görünümü çok havalı. Yazın caddedeki masalarda oturup koca ağaçların ve onlara bağlı ışıklandırmaların altında keyif yapmak isterim. (https://maps.app.goo.gl/5D9hx8yq27Urh6Cq9)
Supermarket Deli (Deli de şarküteri demekmiş.)
  • Bloom: Yine ekmek üstü bi şeyler yedik burda da. Üstteki yere göre kat be kat iyiydi bence. Ortamın dizaynı, çalışanların enerjisi, yiyeceklerdeki sağlıklı, kalorisiz, sürdürülebilir hava derken kaliteli bir hayat yaşıyorum hissinin gelişiyle güne başlanan o mekanlardan. Ben baya sevdim, bir daha gidersem smoothielerinden de denicem. Aşağıdakilerin ikisi de çok çok iyiydi. Ama İstanbul’da Bağdat Caddesi’ndeki hemen her sokak arasında bir tane var bu dükkanlardan tabii :D (https://maps.app.goo.gl/yRcCwFwoW63JmGWv7)
Kremasta kajgana na tostu & Kajgana sa konfitiranim paradajzom :D
  • Mama Restaurant Belgrade: Buranın muhteşemliğini anlatmaya benim mecalim yetmez. Öyle şansa manzarası nasıldır diye merak ederek çıkmaya karar verdiğimiz, tarzıyla beni şaşırtan çoook beğendiğim bir restoran oldu. Kahvaltı yapacak bir yer arıyorduk. Burayı da işaretlememiştim, karşıma çıkmamıştı ama bir daha gidersem ilk yemek yiyeceğim yerlerden biri burası olur, NET! Hem manzarası ve ambiyansı harika. Hem de açık büfe kahvaltı vardı ya. Özlediğimiz konseptler :D Öyle çok yemişiz ki o gün başka bir yemek yemedik agsda :D Ve akşam aparta geçtiğimizde hala toktuk. Açık büfe candır evet ama 2100 dinar verdiğin (700 TL gibi bi şey oluyor) kahvaltıyı da doyasıya yersin :D Sırf o sebepten değil ama denemek istediğimiz çok sayıda yerel lezzet de vardı. Her şeyin tadı çok çok çok güzeldi. Acayip keyif aldım ya, gidenlere net önericem. (https://maps.app.goo.gl/JZ4zuMmVagNKek2u7)
Mama Restaurant Belgrade. İç tasarımına da ayrıca bayıldıım.

Yemek Yediğimiz Yerler:

  • Znak Pitanja (Question Mark): İlk akşam yemeği burda yedik. Cevabi denen köftelerinden denedik. Ben Bosna’da, Ömür de Tiran’da olacak şekilde denemişiz önceden ve ikimiz de çok beğendiğimiz için koşarak gittik. Ama açıkçası tam bir fiyasko. Mekan görüntü olarak çok tatlı, içeriye bayıldık. Ama garsonların tavrı çok acayipti. İlk girdik ve bizimle ilgilenmediler, bomboş mekanda oturacak yer istedik, yer yok dediler, her yer mi rezerve hemen yer kalkarız dediğimiz de de ağız burun yapıp, el salladı, eyledi bizi gitti. Biz de sinirlendik ama açlıktan bir masaya çöktük, bomboştu ya mekan :D Neyse sonra bir şey denmedi bize, sipariş verdik vs, ama yemek çok kötüydü be, pişmemişti, kayış gibiydi köfteler. Ben Bosna’da yediğimde aşık olmuştum köfteye, hevesim kursağımda tıkandı kaldı. Ömür bile yiyemedi, bu bir belirteçtir. Öneremem maalesef. Ha bir de boş olan mekan biz kalkarken de normal doluluktaydı, yerler boşmuş zaten. Umarım ırkçılığa maruz kalmamışızdır :D (https://maps.app.goo.gl/HvPGBj944wEzKZR26)
Question Mark’ta Cevabi. Şu kadar güzel görünen bi şey nasıl kötü olabilir :(
  • Pizza Pizza: Tranzit Bar, Ben Akiba, KC GRAD 3'lüsüne bakmaya gittiğimiz sırada, bu tip gece mekanları için erken olduğunu görüp karşıdaki pizzacıda bir pizza denemeyelim mi be, şeklinde gelişen kararımız sonucunda mest olduğumuz bir yer. Odun fırınında pişiriyorlar, görünüyordu, çok iyiydi bence, bir dilim yedik, aklım kaldı daha fazlasında. (https://maps.app.goo.gl/gVDRBRmzVVDck2J79)
Pizza Pizza
  • Lovac: Büyük umutlarla gidip kendi açımdan hayal kırıklığı yaşamak beni üzse de geyik ve tavşan eti denemenin bir yandan suçluluk, bir yandan da “uuu naays” hissi içindeyim hala. Ömürle farklı yemekler seçtik. Ben tavşan eti alayım dedim, o da geyik eti istedi. Benimki aşağıdaki gibi bir tabak olarak geldi, onunki yahni şeklindeydi. İçinde gnocchi de vardı. Çoook severim. Keşke ondan alaydım dedim durdum. Benim yemek çok fenaydı çünkü. Yani ikimiz de yiyemedik. Tavşan eti normalde nasıl olur bilemiyorum. Ama burdaki kesilmiyor, bir garip lastik gibiydi, kessen yenilmiyor ağızda döndür dur, çok kötü bir deneyim :D Zaten küçücük hayvanı da kim avlar, yemeseydim keşke gibi bir suçluluk hissindeydim, bir de kötü çıkınca iyice beter oldu. Neyse denedim gitti, daha da elimi, ağzımı sürmem :D Ama geyik neffffffisti. Zaten genelde onu yiyorlarmış Lovac’ta. Onu öneririm. Yine sigara içilen bir restorandı. Ömür mutluluktan kendini şaşırdı ama ben Belgrad’ı bu kararlarından ötürü kınıyorum. Leş_gibi_koktuk.net :( (https://maps.app.goo.gl/woPrc1VZWp1gBuJN8)
Lovac. Benim minik tavşanım :( Ve geldiği gibi teslim edilen bir tabak. Tavşan eti bu şekilse kim tavşan yer anlayamadım. Cidden kötüydü. Ama o aradaki risotto iyiydi bak. Hak yemeyelim.
  • Bucko: Buraya aşık oldum. Bu fikri neden kimse Türkiye’ye getirmedi henüz? Tutar ki burda. Tam bizlik. Pizza diliminin üstüne soslar sürüyorlar. Orda birinden tavuklu salatanın güzel olduğunu duyduğum için ondan denedim. Aman aman amaaan! Mükemmeldi. Ağır olmasa daha da yerdim de işte siparişle yapılıyordu domuzsuz ürünler. Ben de domuz yemediğim için o ara 1 dilim isteyebildim. 2.dilimi istemenin bu kadar çetrefilli olacağını bilsem 2 derdim başta. Farklı soslar denemek güzel olabilirdi. Ömür galiba susamlı peynirli bir sos denedi, onunki çok ağırdı, o kadar beğenmedim. Ama benimki öfffff! :D Bir tek dileğim var, bu fikri Türkiye’ye getiren biri olursa bunun sosunu accuk azaltsın ki daha çok sayıda dilim yiyebilelim ve midemize oturmasın. Teşekkürler ldakjhd :D (https://maps.app.goo.gl/RoqjqeyLoPK33Cp79)
Bucko — AŞKIM PİZZAM ❤

Tatlıcı — Dondurmacı — Fırın:

  • Crna Ovca: AMAN AMAN AMAN, MUH TE ŞEM DONDURMALAR!!! Bayıldım! Övüldüğü kadar varmış. Çok çeşit vardı, ben bisküvili yedim bi onu hatırlıyorum, kalanlar yok aklımda. Çok çok iyiydi. Sadece pahalı baya. Topu 70 gibi bir şeye denk geliyordu. Ama yine de bir kere daha gideydim dönmeden iyiydi, aklımda kaldı. Sürekli tok gezdiğimiz için yerimiz kalmadığından tekrar gidemedik, yoksa 2.bir seferi hak ediyordu. (https://maps.app.goo.gl/HJrwmpUSPMkGqpif8)
  • Poslastičarnica Šuma (The Forest): Sağlıklı tatlı yapan yerler var ya, tam onlardan. Ben toptok olduğum için Ömür’ün aldığı orman meyveli bir tatlı vardı, ondan denedim. Baya iyiydi. Altında yulaflı bir katman mı ne vardı, yerken kötü hissettirmeyen o tatlılardan yani. Kahveleri de fena değildi. Tatlış, güzel bir yer. (https://maps.app.goo.gl/etq2C62TatKVCJVz8)
  • Hleb & Kifle: Şehrin her yerinde olan bir fırın. Klasik ürünleri vardı bence. Knez Mihailova’daki şubesinden aldık biz. Güzel geldi, arada böyle karbonhidrata yüklendiğim kahvaltılar iyi geliyor. Ama sonra canım Türk kahvaltılarımızı özlüyorum. Çok şanslıyız yeme içme konularında. Canım memleketim dakudg :D
  • Kafe poslastičarnica Moskva: Hotel Moskva içindeki kafe. Soldakini ben söyledim: Moskva Snit ismi. Sağdakini de Ömür söyledi: Esterhazi. Ve sonra ikimiz de söylediklerimizi beğenmeyip tatlılarımızı değiştirerek mutlu sona ulaştık :D Benim aldığım oranın en meşhur tatlısı, her giden bunu denesin deniliyordu. Ama içeriğinden kimse bahsetmemiş. Kiraz ve ananas vardı galiba içinde, meyveli yani. Ben de her meyveyi sevemiyorum kekte, buna da hiç ısınamadım. Ömür’ün söylediğinde de fındık kreması vardı diye anımsıyorum. Bayaaa beğenmiştim. Ama tabii ki bu pastadan bir sürü pastanede yedim daha önce, bilinmedik bir şey değil. Yine gitmiş olsam farklılık olması adına Moskva Snit söyler denerdim, başka yerde denenebilecek bir şey değil çünkü. Oraya özgü. (https://maps.app.goo.gl/dZKGQfW8eF4U4T1b7)
Moskva Snit ve Esterhazi
  • Bir de mekanın en tatlı özelliği canlı piyano çalınıyordu gittiğimizde. Bilmiyorum her zaman var mıdır, bize mi denk geldi ama denk geldiyse de ortamla çok uyumluydu. Aşağıdaki gibi bir ortamda, şehri izleyerek, kahvenizi yudumlayıp arkadaşınızla sonraki yemek durağınızı planlamak çok tatlı bir his.
Kafe poslastičarnica Moskva (kaynak: tripadvisor)

Gece Eğlencesi — Bar — Kafe:

  • Cardo Bar: Tranzit Bar ve KC GRAD henüz açılmadığı için etrafta başka yer ararken burayı görüp girdik. Dışarden gördüm bir yeşil türbe içine girdim estağfurullah tövbe denir ya, işte o bu mekan :D Yani dışardan normal bir bar olarak görünüyor ama kapıyı açtıkları gibi BAAAM dj müziği ile kuşatılıyorsun. O nasıl bir ses geçirmez kapıdır. Minicik bir yer. 2 katlı ama cidden küçücük. Tatlıydı. (https://maps.app.goo.gl/bDZwdF3UoxrXmBqz5)
  • KC GRAD: Burası Kültür Merkezi olarak görünüyor Maps’te. Normalde kültürel aktiviteler vardır muhtemelen ama bize denk gelen kültürel aktivite drag şov oldu :D İkimiz de hiç izlemediğimiz için daha önce deneyelim dedik. Yani aslında bence güzel olabilirdi ama sahneyi göremedik bile. Çok kalabalıktı, ve bu memlekette herkes çok uzun arkadaş, minicik kalıyoruz biz yanlarında! Sahneyi valla bir gıdım göremedim. Ortada da dana gibi kolon vardı. Ne yana gitsek olduramadık. Ortam da sarmadı bizi sahneyi göremeyince. Erkenden ayrıldık, yandaki mekanları deneyelim dedik. Ama sahnede drag queen ve drag kinglerin çalan şarkı eşliğindeki dans performansları vardı kısacası. Deneyim oldu diyelim :D (https://maps.app.goo.gl/5F4tvHJzkxJDb6GWA)
  • Ben Akiba: İçeri biraz girip girişten baktık ama sarmadı bizi, Tranzit’i seçtik biz. Yan yanalar zaten. (https://maps.app.goo.gl/uuaNuSPZsGV4yFJo6)
  • Tranzit Bar: İlk gün acayip heyecanlıydık, Belgrad’ın gece hayatı çok meşhur ya, hunharca eğlenesimiz, dans edesimiz vardı. İyi bir yer bulalım istedik, burası denk geldi diyelim. Yakınlarda aslında BANK Club da vardı da sonra deneme fırsatımız olmadı, belki oralar daha bile iyidir. Burası küçük bir gece kulübü-bar karışımı bir yerdi. İlk başlarda sadece biz eğleniyoruz diye düşünürken gördük ki insanlar içkilerini bir miktar içmeden eğlenmeye başlayamıyorlar, biz oynak geldik mekana. Müzikler bence güzeldi. Dans ettik baya, içkiler çok pahalıydı. Şu shotların fiyatlarını bünyem kaldırmıyor. İçim yanmadan Baileys, Jager, Malibu içmek istiyorum ben. Ha bir de bardak olarak, shot az. :D Bir de mekan dardı baya ya da kalabalıktı. İkisi de olabilir, karanlıktan göz gözü görmediği için emin değilim. Ve tabii ki sigara :( HER YERDE SİGARA İÇME ALIŞKANLIĞINIZDAN VAZGEÇİN KURBAN OLAYIM. Leş gibi bir sigara kokusu eşliğinde dans keyfi işte. fena değildi bence. Biraz daha 12'e doğru gelinmeliymiş böyle mekanlara. (https://maps.app.goo.gl/X6FDqwNpfG2KBqzSA)
  • Zadruga drink And fun: 2.gün önünden geçerken, baya sabah saatlerinde barın önüne kurdukları tadım tezgahından geleneksel rakılarından denedik. Ben baya merak ediyordum, meyveli rakı (rakija) fikri ilginç gelmişti. Şeftaliye bayıldığım için ondan denedim, ciğeri dağlayan bir yapısı var shot olarak içildiği için. Ama bence baya iyiydi. İyiliği sonradan geliyor. :D Eriklisi asıl ünlü olanı da onun alkol oranı daha yüksekti, kokusuna baktım ve merak etmediğime karar verdim. :D (https://maps.app.goo.gl/eUPwZkxGVsaVHE9M9)
Zadruga drink And fun — Rakija
  • Monk’s Bar: Tesla’ya yakın olduğu için oraya girişi bekleyenlerin gittiği yerlerden biri bence :D Bahçesi çok tatlıydı ama biz oturamadık, tam o sırada yağmur başladı hafiften diye bahçeyi topluyorlardı. İçerisi de güzeldi ama. Günün bilmem kaçıncı kahvesini içtik. Fena değildi. (https://maps.app.goo.gl/rszxzEsKUVwme1nA9)
  • Skica caffe — “Škola života”: The Black Turtle’a gidelim diye çıktığımız yolda manzarasıyla bizi kendine çekti demek isterdim ama asıl sebebi bu mekanlar yan yana olduğu için oturduğumuz yerin burası çıkması oldu :D Black Turtle da muhtemelen çok güzeldir ama merdiven altı bir mekandı. Canımız açık havada durmak istedi, hava mis gibiydi. Baya güzeldi manzarası da, güneşin batışı güzel olabilirmiş burdan ama biz geç saatlerde gittik. Işıklara karşı kahvemizi içtik. Kahve fena değildi. (https://maps.app.goo.gl/apraF3Bg4xHzvJKD6)
Skica caffe — Benim tost makinem bu kadar çekiyor :D
  • Kafeterija Magazin 1907: Baştan diyim, kahvelerini pek beğenmedim ama mekan muhteşem. Bizim aparta da yakın olduğu için sabah yürüyüşlerimden önce kahvemi burdan aldım, ya da Ömür kumara düştüğünde ben burda kitap okudum, yazı yazdım, zaman geçirdim vs. :D Ve Belgrad’da yaşasam muhtemelen sürekli geleceğim bir yer olurdu. Çok kalabalık oluyor galiba, her gittiğimde dopdoluydu 3–4 katlı olmasına rağmen ama enerjisi çok iyi geldi. Baya beğendim. (https://maps.app.goo.gl/PayuUGemJZjkYDd6A)
  • D59B | Belgrade: Yine kahvesinin acayip beğenildiği, yüksek puanlı, kötü yorumsuz ve benim için ekşi kahve kategorisine girip tekrar tercih edilmeyecek bir yer daha. Ben galiba kaliteli olarak görülen kahve sevemiyorum. O ekşi tat neden var acaba? Bu kahvenin hangi özelliğini gösteriyor? Neden kaliteli deniliyor, herkes beğeniyor, ne var bunlarda bu kadar, ne? :D (https://maps.app.goo.gl/gYa5biSwV7Wk7mcE7)
  • Mardin Hill: Canı Türk çayı çeken Ömür’ün önüne aniden çıkan bir mekan :D Dileklerinize dikkat ediniz diyebiliriz galiba? Çayı kötüydü, bizi böyle temsil etmelerine üzüldük ama minik bir canım vatanım anı yaşadık iyi oldu. (https://maps.app.goo.gl/VKqaG95V6iJebPSP6)

Alışveriş vs:

  • Rajićeva Shopping Center: Bizim kaldığımız yere de çok yakın, tam merkezde. İçindeki mağazaları değerlendiremiyorum. Spor ayakkabı bakma hevesimizin kursağımızda kaldığını söyleyebilirim sadece. Ne Knez Mihailova’da, ne de bu AVM’de bir tane indirimli ayakkabı bulamadık. Çarpınca edince benzer rakamlar çıkıyor. Tax free de tam karşılamıyor beklentiyi. Her mağaza ne kadara anlaştıysa onu alabiliyorsunuz geri. Bir de bence; %20 olsun mesela, onu da tam alamıyoruz, kesinti oluyor gibi geldi bana. Başka bir şey aldım çünkü, %16 dendi ama hiç yanına yaklaşmayan bir rakam aldım. Merak etmediğimden araştırmadım. İlerde büyük bir şey alırsam anca bakarım. Belki ona değer. Ama ayakkabıya değecek yer bulamadık.
  • IDEA: Bu tarz marketleri seviyorum yurt dışında. Çok acayip şeyler yoktu evet ama olsun, market gezmek hobimdir, her türlü sarar. Biz burdakine (https://maps.app.goo.gl/tp97oZsdozBcy6kJA) gittik.
  • Data Status — Knjižara Akademija: Knez Mihailova caddesinde uzuun zaman geçirdiğim bir kitapçı. Çok keyifliydi gezmesi. Yabancı kitaplarda kapak tasarımını genelde daha çok beğeniyorum. Kalın kapaklar, kaliteli, özenli görünen bir tarzları var gibi geliyor. Dior’un ilginç bir kitabını aldım. Özel bir ilgim yok normalde modaya, bu kitapta kesilebilen mankenler ve kıyafetler var, kesip giydiriyorsun bebeğe falan. Küçüklüğümden hatırlıyorum bu tarz kitaplar o zaman da vardı, bayılırdım :D Gördüğüm gibi kaptım. Bir de Van Gogh’un tablosundan oluşturulan bir yapboz aldım. Çoooook güzel çoook :D Bir sürü de kitabın fotoğrafını çektim, peyderpey hepsini alırım diye umudum var. (https://maps.app.goo.gl/vWfeXd54tsKUXCQq9)

Ek olarak sevdiklerim:

  • Jelen, Niksicko ve başka adını hatırlamadığım yerel bira markalarını denedim. Hepsi de çok hafif, içimi kolay olan biralarmış. Beğendim baya. Heineken’in farklı bir versiyonunu denedim, onu beğenmedim hiç ama, su gibiydi. Bulamadım şimdi hangisi olduğunu. Düz Heineken iyidir. Ondan devam.
  • Grafiti şehirde çok yaygın. Heer yerde iyi kötü bir şeyler var.
  • Çok fazla sanat galerisi vardı. Özellikle şehirde sanat çok mu gelişmiş bilemiyorum ama bence önem veriyorlar. Bu kadar çok sanat galerisi görmemiştim bir yerin merkezinde.
  • Nerden aldık bilmiyorum, öyle yolda gördüğümüz herhangi bir yerdi. Ama vişneli börek sen harika bir şeymişsin. Seni seviyorum dakdb :D
❤ vişneli börek ❤
  • Danube Track: Yürüyüş alanı olarak geçiyor. Nehrin kenarına deniyor diye anladım. Kalemegdan’dan geçerek aşağı indiğinizde kendinizi burda buluyorsunuz. Nehir kenarı muhtemelen yazın daha canlı olur, benim için huzurlu bir gün başlangıcıydı, güzel bir yürüyüş alanı. (https://maps.app.goo.gl/5zoVEN25Qy4o6u9f9)
  • Yeniden diyorum, Kalemegdan’a bayıldım. Şu altta görülen her yere basılabiliyor. Yola girmedim bile çimenlere basa basa çıktım tepeye. Müthişti!
Danube Track’ten Kalemegdan’a çıkış.
  • Bu tatlışla yolda karşılaştık, resmen gel sev beni dedi. Sırnaşık, çok tatlı bi şeydi :)
  • Gökkuşağı görmeyeli ne kadar olmuş. Sihir gibi değil mi ya?
Zemun
  • Benim telefonun en ve muhtemelen tek sevdiğim özelliği akşamları güneşin batışını tam sevdiğim gibi çekmesi :D Tam benim tarzım bir foti. Bakıp bakıp mutlu oluyorum djkab :D

NOVI SAD

Novi Sad’a böyle 2 katlı trenlerle gidilebiliyor. Otogar kaldığımız yere çok yakındı, bir otobüsle geçtik hızlıca. Sonra da yaklaşık 1 saat sonra Novi Sad’daydık. Süreyi tam hatırlayamıyorum ama yol güzeldi, tren yolculukları zaten nostaljik bir his bırakıyor insanda niyeyse, tatlı tatlı geçti yol. Konforlu, kaliteli bir trendi bence.

İndiğimiz gibi ulaşım açısından bir yokluğa düştük. Belgrad’dan geldiğimiz için büyük bir fark olduğunu görebiliyor insan. Ulaşım konusunda da merkeze gitmek istediğimizi söyledik ve sora sora bir otobüs numarası aldık insanlardan. Novi Sad araştırması Ömür’deydi tamamen, ben hiç ama hiiç bakmadım, o nereye derse oraya gittim. Yani burdan sonrası bana ne gösterildiyse onu önermek ya da önermemek olacak.

Trčika

İlk oraya buraya oturduk. Eski bir tramvaydan kafeye dönüştürülmüş. Yer olduğu için biz içerde oturduk. Kahvemizi içtik ve şehrin meydanı çok yakında olduğu için yürüyerek oraya geçtik.

https://maps.app.goo.gl/JuwPARc7VRgeMfyq7

Trčika’nın penceresinden Novi Sad

Gradska jezgra Novog sada & Monument of Svetozar Miletić

Trg slobode bölgesi olarak geçiyor bu alan anladığım kadarıyla. Bu yapı da o alanın en görkemli yapısı. Caddeye girdiğiniz an sizi karşılıyor. İçi de güzeldi. Hristiyan ibadet yerleri geze geze hepsi güzel ve birbirine benzer gelmeye başladı bende bir süre sonra :D Dıştan görünüşü, özellikle tepe kısmındaki renkler çok etkileyici bence. Bir de şimdi fotoğraflara bakınca içerdeki vitrayları çok beğendiğimi hatırladım.

https://maps.app.goo.gl/CV2H4HxYAFWyV53c8

Gradska jezgra Novog sada ve Monument of Svetozar Miletić

Toster Bar

Bugünü biraz hızlandırılmış yaşadık ve adım başı yemek yedik denemeden gitmeyelim diye çünkü dönüş biletimizi erkene almıştık Ömür’ün kumar sevdasına ldkaj :D Burayı okumayacağı, okusa da yapacağı hiçbir şey olmadığı için içim rahat yazıyorum. Ayıp beee :D

Bu mekanda hamburger yedik. Şimdi şöyle ki benim bu tarz güzel yerlerdeki seçimlerim çok kötü oluyor. Nasıl yapıyorum bilmiyorum ama gidip en yenecek şeyleri görmeyip nasıl oluyorsa kenarda köşede kalmış belki de aylardır kimseye yapmadıkları ne varsa onu seçip yiyorum. Evet burda da yer fıstıklı hamburger yedim ve boyumun ölçüsünü mide fesadı ile almış oldum. O nasıl bir eli bolluktur be kardeşim. Bendeki de nasıl bir midedir, ay bu çok gelir demeden, gram ziyan etmedim de yedim. Neyse sonrasını konuşmayalım. Mantıklı bir fikri oranın insan ölçüsüne uydurmuşlar diye düşünüyor ve benim minik 168lik bünyemin bunu kaldırmadığına yoruyorum. Çok ağırdı çok. Ama Ömür’ün hamburgeri çok iyiydi. Benimki de ilk ısırıklarda baya tatmin ediciydi de yarısından sonrası zordu işte. Önerilir kısacası. Ben yine gitsem denerim, pattisleri müthişti.

Bir de yer fıstığının Sırpçasının kiki-riki olması da beni etkilemiş olabilir. Kiki-riki isimli bir şey nasıl kötü olabilir :D

https://maps.app.goo.gl/dpkMXT95rZZ32RSv6

Kiki riki Pljeske

10+ poslastičarnica

Evet ara vermeden dondurmacıya gittik tabii ki. :D Dondurmalarını ikimiz de pek beğenmedik. Belki seçimlerimiz kötüdür. Benim tiramisulu olan iyiydi onu öneririm ama tatlı dondurma sevene.

https://maps.app.goo.gl/GrLMhg47qKa64rxo9

10+ poslastičarnica

Son bir sokaklarda dolaşıp, hediyelik eşya bakıp bu bölgeyle vedalaşarak karşıya yani kaleye yürüdük. Yürümek çok iyi geldi, zaten zamanımız oldukça yürümeyi tercih etmek daha iyi bence gezilerde. Halkı görebilmek, sadece turistik olmayan, başka sokaklardan da geçebilmek bana iyi hissettiriyor. Baya 2. elci gördük mesela yol boyunca. Koca koca dükkanlar vardı bunun için. Ben girer uzun uzun bakardım aslında. Bir daha gidersem aklımda.

https://maps.app.goo.gl/tS5Hwnmxq2eNwQuN8

Bu üstteki yoldan geçerek kaleye tırmanılıyor. Ara sokaklarda güzel hediyelikçiler de var. Yazın kesin cıvıl cıvıl olur buralar. Nehirden geçerek bu alana girmek çok etkileyiciydi. Karşıya geçtiğim gibi Orta Çağ Avrupa’sına, tarihsel olarak da giriş yapmışım gibi hissettim. Her yer tarihi yapılarla dolu, müthiş zevkli görünüyor. Kale yukardan heybetiyle bakıyor şehre. Harika bir görüntü! O caddelerde yürüyemedik maalesef bu seferlik ama bir dahakine şehri yürümeye de kendime söz veriyorum.

Petrovaradin Fortress’s Clock & Kale bölgesi

Petrovaradin Fortress’s Clock

Uzun uzun merdivenlerden çıkarak kaleye giriliyor. Sonrası da kalenin içinde ve çevresinde yürüyerek şehri seyretmek şeklinde. Çok keyifliydi yine. Kale yapmayı biliyor bu insanlar :D

Kaleden şehrin bir bölümü. Şu görünüş tarihte ışınlanmak değil de ne?

Seyir Balkonu: https://maps.app.goo.gl/mZSHKy5B4Whj9mtf6

Üstteki fotoğrafta nehrin içinde gördüğümüz betonları eskiden orda bir köprü olduğuna yorduk. Sanki kalenin altında birleşme yeri var gibi geldi. Olamaz mı? Olabilir.

Bu fotoğrafa bayıldım. Bir de bunun video halini çektim kiii, misler gibi. Şehirleri insanlar üzerinden fotoğraflamak acayip bir haz veriyor bana. Teşekkürler mankenlerim, teşekkürler :D

Bir yerde papatya varsa orası cennetten bir köşedir bana. Dünyanın en güzel çiçeği. Gitmeden son bir içimdeki genişlemeyi çekmek istedim. Yeşil, mavi, çiçekler, hava açık, güneş tepemizde. Hepsi bir arada. Çok güzel bir gündü.

Kafana Sat

Aşağı inmeden önce son bir kahve içelim dedik ve buraya oturduk. Kalenin manzaralı yerindeki bir kaç kafeden biri. Aşağıdaki fotoğrafı paylaşma sebebim de laz olmasam da bizim oralara bir saygı duruşu dşajm :D Sırpça’da Ulaz giriş demek. U harfinin denk gelip kaybolmasıyla laz girişi olmuş buralar :D

Kafana Sat

Sonrası zaten trenle eve dönüş ve aslında bu yazının en başındaki anlara bağlanıyor. “Kafeterija Magazin 1907’deyim.” cümlesini bu günün akşamı yazmıştım. İyi ki de başlamışım ve bugün bu kadar ayrıntıyla her şeyi hatırlayabildim. Bir daha zihnimde gezdim gibi oldu. Kendime bu emeklerim için teşekkürler :D

SON GÜN — BELGRAD’dan dönüş

Ben bitti demeden bitmez görüşüne tutunarak sabahın köründe kalkıp son bir kez Kalemegdan’da yürüdüm. Şehir bizim gidişimize üzgünmüşçesine yağmur ve sis içindeydi. Benim de gözlerim dolu ama elbet bir gün yine buluşacağız ve Belgo :D

Çok sevdim ben Belgrad’ı. Özellikle tercih edip gelmem yakın zamanda, biraz daha farklı kültürlerde dolanmak istiyorum bakalım, Avrupa benzer gelmeye başladı ama yine de her zaman gezmek iyi geliyor işte. İlerde bence yine denk gelicez ve bu sefer eksikleri kapatıp yeni deneyimler de edinicem. Yine Kalemegdan’da yürüyüp elimde kahvemle bir bankta oturcam. Bu sefer iyi bir Cevabi yicem. Dondurma yemediğim gün olmayacak. Mama’da mutlaka kahvaltı edicem ve mide fesadı geçiricem ama tüm gün yürüyerek yediklerimi yakıcam gibi gibi.

Cara Lazara caddesi

Duyduk ama gidemedik, yiyemedik, içemedik listesi:

Belgrad’da yenilebilecekler listesi:

  • Cevapcici
  • Pljeskevica (Burger köfteleri)
  • Karadardeva Snicla, Becka Snicla (Schnitzel)
  • Skembici (İşkembe)
  • Burek (Börek)
  • Ajvar
  • Krofne
  • Pecenje
  • Riblja Corba (Balık çorbası)
  • Punjene Paprike (Biber dolması)
  • Proja (Mısır ekmeği)
  • Chopska (Çoban salata)
  • Gibanija (Su böreği gibi)
  • Gamboce (Knedle sa šljivama — Erikli köfte)
  • Makowiec

Son olarak bir de haritaları ve işaretlediğim tüm yerleri içeren listeyi paylaşayım:

Kalemegdan çevresi var temel olarak
Kalemegdan dışındaki her yer burda. Zemun da olduğu için 1,5 günde anca biter muhtemelen.

Ve gördüğüm her taşı işaretlemişim gibi gelebilecek bir Belgrad yer işareti listesi de ekliyorum aşağıya. Bence iş görür :)

Bu roman niteliğindeki yazıyı kendime not olsun diye yazmak istedim aslında. Gezdiğim her yeri yazaydım başım göğe ererdi, buna inanıyorum. Bundan sonra belki erer görcez bakalım, istikrarlı bir gidişim var şimdilik. Aferin kız sana. Devam et böyle.

Son notlar:

Uçuş 1 saat 40 dakika sürüyor. İndiğin gibi Allah tarafından artı 2 saatle ödüllendiriliyorsun tatile çıktığın için dkah. Dönüşü şimdiden düşünme :D Yani bindiğin gibi inmişsin gibi bir şey oluyor aslında. Şehir merkezine 72 nolu otobüsle ya da A1 ile gidilebiliyor. Biz ikisini de kullandık. Yakın yerlerde bırakıyorlar. Yarım saat-40 dakika arası bir zamanda merkeze gidilebiliyor. Ben interneti sürekli açtım gezdiğimiz sırada. Belgrad’da da İstanbul gibi bütün toplu taşımalar görülebiliyor maps içinde. Bir yerden bir yere giderken nerden hangi otobüse binmelisin bilgisi kusursuz çalışıyor. Haaarika bi şey bu! Yokluğunu Novi Sad’da yaşayınca kıymetini net anladık.

Taksi konusunda kazıklanmamak için taksimetre açtırın yazıyordu herkes. Pink taksi de iyiymiş. Biz hep mekanlar vasıtasıyla çağırdığımız için sorun yaşamadık. Yoldan taksi de çevrilmiyor zaten, bir seferinde deneyip cevabımızı kapıda yazan telefonu arayın diyen dayının el kol hareketiyle aldık. Birinden rica etmemiz gerekti falan. Garip.

Artık bitir hoca bitir nidaları yankılanıyor beynimde. Zor oldu ama başardık be! Kahve içip bunu kutlama zamanı. Hem de kupa kupa, küçük minik 2 yudumda biten kahvelerle değil… :D

Bus bus buseler.

Selametle.

--

--